Ehlibeyt YOLU facebook sayfasını Beğenmeyi Unutmayın sevgili Canlar

24 Mayıs 2017 Çarşamba

Hakkullah Nedir.?



HAKKULLAH NEDİR.?

ALEVİLİKTE HAKKULLAH (HUMS) Makale..Aleviler arasında “Hakkullah” oldukça yaygın kullanılan, ama son zamanlarda işlevini neredeyse yitirmiş bir terimdir. Gönüllü olarak kendisini 12 imam yolunun hizmetine adamış, bu uğurda Kur’an ve Ehli Beyt ilimlerini öğrenmiş, nefsini terbiye etmiş veya etmekte olan, ihlaslı, doğru sözlü, adil, haramlardan kaçınan ve günah işlemeyen seyyidlerin (bugünkü deyimle dedelerin);


- Halka inançlarını öğretmeleri,
- Batıl düşüncelerin saldırılarıyla mücadele edip halkı onlardan korumaları,
- İbadethaneler kurup görevlendirme yapmaları,
- İbadethanelerde dini ritüelleri yürütmeleri
- Ve toplumsal sorunlara çare bulmaları gerekmektedir.

Bunlar seyyidlerin asli görevleridir. Ancak bunları yaparken maddi sıkıntı içinde olmaları ellerinin-kollarının bağlanmasına ve hareket alanlarının oldukça sınırlanmasına neden olur. İşte bu nedenle Alevilikte seyyidlere (dedelere) “Hakkullah” verilir.

Hakkullah (Hums) Nedir?


12 İmam yolunda (gerçek İslam’da), yukarıda da bahsettiğimiz gibi yolun ihyası için
yüce Allah tarafından tüm müslümanlar “Hums” vermek ile mükellef kılınmışlardır. “Hums” alevi geleneğinde “Hakkullah” adıyla anılmıştır. Yani Hakkullah gerçekte Hums’tur ve beşte bir demektir. Kur’an’ı Kerim’de Enfal Suresi 41. Ayette geçen Allah’ın buyruğudur;

 "Biliniz ki, kazandığınız her şeyin beşte biri Allah'ın, elçisinin, (Peygamber'in) yakınlarının, yetimlerin, yoksulların ve yolda kalanlarındır.”

Alevi geleneğinde Hums’a, Hakkullah denilmesinin nedeni, ayetten de anlaşılacağı gibi seyyidlerin dini ve sosyal hizmetleri yerine getirebilmeleri için kendilerine tabi olan Ehli Beyt muhiplerinden sadece Allah’a ait olan payı talep etmiş olmalarıdır. Alevi seyyidler ayette geçen Peygamberin, Peygamber yakınlarının, yetimlerin, fakirlerin ve yolda kalanların payını talep etmemişlerdir. Bu yüzden “Hums” yerine “Hakkullah (Allah Hakkı)” deyiminden istifade etmişlerdir.

Yukarıda zikredilen Hums ayeti gereği tüm Ehli Beyt taraftarlarının, muhiblerinin (sevenlerinin) ve taliplerinin “Hums” vermeleri gerekmektedir. Hums’un hangi şeylere tekabül edeceğini, diğer bir deyişle hangi mal veya kazancın beşte birinin verilmesi gerektiğini, Peygamberimiz ve Ehli Beyt’i açıklamışlardır. Özetle şöyledir;

1) Kazanç (Kar).
2) Maden.
3) Define.
4) Haramla karışmış helâl mal.
5) Denize dalmakla elde edilen mücevherler.
6) Savaş ganimeti.

Yukarıda bahsi geçen bu maddeleri kısaca açıklayalım;

1) KAZANÇ (KÂR)

Ticaret, sanat ve diğer (helal) kazanç yolları ile bir mal elde eden kimsenin kazandığı bu mal, kendisinin ve ailesinin yıllık ihtiyacından fazla olursa, fazla olan bu kısım kazançtır (kardır). Kazancın beşte birini vermelidir.

2) MADEN

Altın, gümüş, kurşun, bakır, demir, petrol, taşkömürü, firuze, akik, sülfat, tuz ve elde edilen diğer madenler zamanın imamının malıdır. Fakat biri onları çıkarır ve şer’i olarak da bir engel olmazsa, ona sahip olabilir. Nisap miktarına ulaşınca beşte birini vermelidir. (1)

3) DEFİNE

Define; taşınabilen ve insanların ulaşamayacağı şekilde yerin altında, ağaçta, dağda veya duvarın içinde saklanmış olan ve orda bulunması tabii olmayan mala denir. Herhangi birinin mülkü olmayan veya kendisinin işleyerek sahip olduğu ölü toprakta bulunan define, bulan kimsenin kendisinindir. Ancak beşte birini vermesi gerekir. (2)

4) HARAMLA KARIŞMIŞ HELÂL MAL

 Helâl mal, haram malla birbirinden ayırt edilmeyecek şekilde karıştığında, (temizlenmesi için) beşte biri verildikten sonra helâl olur.

5) DENİZE DALARAK ELDE EDİLEN MÜCEVHERLER

 Dalgıçlık vasıtasıyla, yani denize dalarak denizden çıkarılan inci, mercan veya diğer mücevherlerin değeri, 18 nohut [takriben 3.5154 gr.] altına ulaşırsa, beşte biri verilmelidir.

6) GANİMET

 Müslümanların Masum İmam'ın emriyle kâfirlerle savaşıp, savaşta ele geçirdikleri maldır. İmam'a has olan şeyleri ganimetten ayırdıktan sonra geriye kalan kısmın beşte birinin verilmesi gerekir.

Humus Kimlere Verilmelidir?

Hums ayetine dikkat edersek, verilen beşte biri altı paya ayırmaktadır;

"Biliniz ki, kazandığınız her şeyin beşte biri Allah'ın, elçisinin, (Peygamber'in) yakınlarının, yetimlerin, yoksulların ve yolda kalanlarındır.”
1 inci pay Allah’ın
2 inci pay Elçisi’nin
3 üncü pay (Peygamberin) yakınlarının (Ehli Beyt’in)
4 üncü pay yetimlerin
5 inci pay yoksulların
6 ıncı Pay yolda kalanlarındır.

Allah’ın, Elçi’nin ve Ehli Beyt’in payı zamanın imamına verilmelidir. Diğer üç pay ise yetimlere, yoksullara ve yolda kalanlara verilmelidir. Yetim, yoksul ve yolda kalmışlara verilen payda eğer bu kimseler arasında seyyidler varsa, Hz. Peygambere hürmeten ve O’nun saygınlığını korumak için seyyidlere öncelik verilmelidir. Çünkü Peygamber’e ve Ehli Beyt’e sadaka haram olduğu gibi, Peygamberin (İmam Hasan ve Hüseyin’in) soyundan gelenlere de sadaka haramdır. Sadaka almaları haram olduğundan dolayı da Hums’ta yetim, yoksul ve yolda kalmış seyyidlere öncelik tanınması daha uygundur.

Kısaca Hums (Hakkullah) düşen malın veya kazancın önce beşte biri hums olarak ayrılmalı ve sonra ikiye bölünerek; yarısı zamanın imamına, diğer yarısı da yetimlere, yoksullara ve yolda kalanlara verilmelidir.

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Hums’tan Allah’a, Elçisi’ne ve Ehli Beyt’e ait olan payın zamanın imamına verilmesi gerekir. Ancak zamanımızın İmamı Muhammed Mehdi gaybette (gizlilik döneminde) olduğu için yüzyıllardır, Hums’tan Allah’ın payı olan “Hakkullah” seyyidlere verilmiştir.

Tüm seyyidler imamın payı olan Hums’u alamazlar ve onu kullanamazlar. Aynı şekilde üzerinde vereceği Hums olan kişi onu herhangi seyide veremez. Hums verilecek seyyid 12 İmam’a ikrar vermiş olmalı, alim olmalı, ilmine amel etmeli, insanları hak yol ve gerçek İslam olan Ehli Beyt yoluna davet etmeli, adil olmalı ve güzel ahlaklı olmalıdır. Günah işleyeceğine, haram lokma yiyeceğine ve yoldan sapacağına ihtimal verilmeyecek derecede ciddiyet sahibi olmalıdır.

Hums alan seyyid onun kendisinde bir emanet olduğunu bilmeli, Allah’ın ve zamanın imamının harcanmasına razı olacağı yerlerde harcamalıdır. Bunu yapmadığı taktirde kıyamet günü büyük bir hesabın sorumluluğunu boynunda taşıyacağını bilmelidir.

Son elli yılda şu iki sebepten ötürü talipler “Hakkullah” vermeyi terk etmişlerdir;

1 – Bazı seyyidler (dedeler) yukarıda belirttiğimiz şartlara riayet etmeksizin Hakkullah almış ve kendine ait bir mal gibi kullanmıştır. Neticesinde amacının dışına çıkarılmıştır.

2 – Komünist düşüncenin yayılmasıyla birlikte, Alevi canların oylarına siyasi olarak muhtaç olan komünistler, Aleviler arasında dedelerin Hakkullah alarak sömürü düzeni kurdukları propagandasını yapmak vesilesiyle halkımızı Hakkullah vermekten men etmişlerdir.

Oysaki bunların her ikisi de yanlıştır. Bu iki yanlış düşünce ve uygulama bugün alevi seyyidlerinin inancımızı yaşatma anlamında başkalarına muhtaç kıldı. Hal böyle olunca samimi ve içten olan dedeler meydandan çekildiler. Çünkü komünist propaganda neticesinde eziyet görmeye ve kendi toplumu tarafından dışlanmaya maruz kaldılar. Dövüldüler, hakarete uğradılar ve hatta ölüm tehditleri aldılar. Bugün bu zulümler maalesef kendilerine Alevi süsü vermiş ateist-komünist düşüncedeki siyasi çıkar peşinde olan kimseler tarafından sürdürülmektedir.

Bir grup dede ise komünist düşünceyi benimsediklerinden dolayı onlarla işbirliği yapmaktan hiçbir şekilde çekinmediler ve hala da çekinmemekteler. Komünist-ateist düşünceli kimselerin Alevilik üzerine yatırımları öyle bir hale geldi ki şu anda cem evlerinin veya bazı büyük Alevi Federasyonlarının sözde dedelerden oluşan dar divan kurulu üyeleri ve başkanları ateisttir. Bu durum hiçbir şekilde kabul edilemez olsa değerli halkım gözlerini açmadığı sürece böyle devam edeceği, hatta daha kötüsünün olacağı kaçınılmazdır.

Şahsım adına bir araştırmacı-yazar olarak üzerime düşeni yapmaya ve Hakkullah (Hums) olmadan Aleviliğin ayakta durmasının mümkün olmadığını anlatmaya çalıştım. Bundan sonrası özünde Hak Muhammed Ali ve Kur’an inancını taşıyan siz alevi canlara düşmektedir. Hakkullahın, bizleri yaratan Allah tarafından yine bizlerin iyiliği için emredildiğini kavramamız ve gereğini yerine getirmemiz gerekmektedir. Aksi taktirde (Allah’ın yardımı hariç) memleketimizde hak olan inancımızın yok oluşunu seyretmekten başka bir çaremiz kalmayacaktır. Mesajın gönlünde hak sevgisi olan değerli Alevi canlara ulaştığını ve bizimle birlikte mücadele için ayağa kalkacaklarını ümit ediyorum. Kemal KÜNTAŞ Araştırmacı/Yazar

Dip Notlar.
1 - Madenin nisâbı, sikkeli 15 miskal altındır. 15 miskal altın 70.3125 gr. yani yaklaşık yetmiş buçuk gramdır. Yani elde edilen madenin değeri, onun için yapılan (çıkarma ve halis yapma vs.) masrafları düştükten sonra sikkeli 15 miskal altın miktarında olursa, humusunu verilmelidir.

2 - Definenin nisabı sikkeli 105 miskal gümüş [yaklaşık yarım kilo] veya sikkeli 15 miskal altın [yaklaşık yetmiş buçuk gram]dır. Yani elde edilen definenin değeri bu iki miktardan birine ulaşırsa onun humusunu vermelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder